azadlig radiosu




GunAzTv nin haberlerin burdan elde edinin.

Tel:0017732447102,0017733880100,0017735090820,0017735090870,0017735090840,0017734784133

13 Ocak 2009 Salı

İranın Kafkasya Politikası . Arif KESKİN

İranın Kafkasya Politikası
Arif KESKİN

Kafkasya, etnik ve mezhepsel çeşitliliği ve siyasi yapısı nedeniyle çok karmaşık ve hassas bir konumdadır. Bölgeye komşu Rusya, İran ve Türkiye ile fiziki teması olmayan Avrupa, ABD ve NATOnun Kafkasyadaki arayışları, çıkarların sıklıkla çatışmasını ve bölgedeki istikrarsızlık potansiyelinin artmasını beraberinde getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Kafkasyadaki siyasi süreçlerin şekillenmesinde komşularının (Rusya, Türkiye ve İran) arayışları, kaygıları ve olanakları hayati önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı İranın Kafkasya politikalarını şekillendiren temel etkenlere ışık tutmak; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan politikalarını incelemek ve Hazar havzası ile Karabağ sorunlarına yaklaşımını değerlendirmektir
İranın Politikasını Şekillendiren Etkenler
İranın stratejik düşüncesinde Kafkasya daima “güvenlik” algısı ile özdeşleşmiştir. Bunun nedeni, Rusyanın varlığı ve Kafkasyanın “devrimci ideolojilerin” giriş koridoru olarak görülmesidir. Gerçi Rusya küçülmüş ve “devrimci ideolojiler” iflasa uğramıştır. Ancak İranın Kafkasya algılaması güvenlik boyutundan çıkmamıştır. Bölgesel sistemin değişmesine rağmen güvenlik kaygılarının devam etmesi, İranın Kafkasya politikasını çok farklı bir düzlemde değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir
Kafkasya, İranın tarihi-kültürel hafızasında ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Özellikle Fars milliyetçiliği Kafkasyayı Fars kültür havzasının uzantısı olarak algılamış, Azerbaycan Cumhuriyetine büyük önem atfedilmiştir.[1] İranın Kafkasyaya bakışının şekillenmesindeki ikinci önemli faktör Kafkasyanın çağdaş İran tarihinde oynadığı roldür. İranın modernleşme sürecinin ilk adımları olan matbaa ve kitap Kafkasyadan İrana girmiştir. İrandaki sosyal demokrasi ve sol düşünce yine Kafkasyadan taşınmıştır. Bu nedenden dolayı İranın çağdaş tarihinde Bakü-Tiflisin özel bir yeri vardır. Bugün Tiflisin adı çokça anılmasa da, Bakü ayrıcalıklı yerini korumakta ve hatta İranın iç siyasal yapısını etkilemeye devam etmektedir
Sovyetler Birliğinin dağılması sürecinde İran neyle karşı karşıya olduğunu net olarak bilmiyordu. İranda iki farklı yaklaşım vardı. Bir grup gelişmeleri etnik milliyetçi bir gelişme olarak görürken, diğer grup ise gelişmeleri dini bir çerçevede yorumlamakta ve bu ülkelerin “İslami birlik” çatısı altında birleştirilmesi gerektiğini savunuyordu.[2] Ancak İranda birinci görüş, yani, Orta Asya ve Kafkasyada genel anlamda bir milliyetçilik akımının söz konusu olduğu görüşü baskın çıkmıştır. Bu milliyetçilik genel itibariyle Rusya karşıtı ve dolayısıyla daha ziyade Batıcı bir akımdır. İşte bu nedenle İran bağımsızlığını kazanan yeni ülkelere başlangıçta ihtiyatla yaklaşmıştır.
Sovyetler Birliğinin dağılması İran için Kafkasya politikası bağlamında fırsat ve tehdit denklemi yaratmıştır. Denklemin fırsat tarafında İranın en büyük ve tehlikeli komşusunun dağılmış olması yer almaktadır. İranlılar Rusyayı daima, “istediği zaman İran topraklarını işgal edebilecek bir güç” olarak görmüş ve ilişkilerinde bu korku hâkim unsur olmuştur. Rusyanın küçülmesi ve İrana saldıramayacak düzeye gerilemesi bu açıdan İranlıları sevindirmiştir. İran açısından ikinci fırsat ise ideolojik boyuttaydı; komünizmin iflas etmişti. Siyasal İslamın karşısındaki tehditlerden biri ortadan kalkmış ve bir din devleti olan İran belli oranda rahatlatmıştır
İranın Kafkasya bağlamında algıladığı tehditlerin başında Orta Asya-Kafkasyadaki Türk varlığı, özellikle Azerbaycan Cumhuriyetinin varlığı gelmektedir.[3] İranlı analistlerin de sık sık ifade ettikleri gibi, bölgede yeni bir Türklük olgusu ortaya çıkmış, Orta Asya ve Kafkasyada Türk milliyetçiliği çerçevesinde belirgin bir siyasal hareketlilik doğmuştur. Özellikle de Azerbaycandan gelen bu milliyetçi dalga kısa sürede İranın içlerine yayılmış ve İranı ciddi bir sorunla karşı karşıya bırakmıştır. Azerbaycan Cumhuriyetinin 8 milyonluk nüfusuna karşın, İran topraklarında 25-30 milyon Azerbaycan Türkü yaşamaktadır. Ayrıca bölgede baş gösteren etnik çatışmalar, özellikle de Karabağ çatışması İranı temkinli olmaya sevk etmiştir. Zira Karabağdaki sıcak çatışma tırmandığı oranda İranın içinde özellikle de Azerbaycan Türkleri arasında rahatsızlık ve huzursuzluk yükselmiştir. Sıcak çatışma olduğu dönemde İranın Azerbaycan bölgesinde Ermenistan karşıtı gösteriler düzenlenmiş ve İrana “sessiz kaldığı” ve “Ermenistanı desteklediği” için tepki gösterilmiştir
İranın Kafkasya politikası açısından ikinci tehdit ise iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ve Rusyanın ABD karşısındaki direncinin kırılması olmuştur. Bu durum İranı zor durumda bıraksa da[4], Tahran için Kafkasyada belirleyici olan Rusyanın durumu olmuştur. Rusya ile İranı özellikle de Kafkasya ve Orta Asya bağlamında birleştiren üç temel unsur göze çarpmaktadır. Birincisi, küresel sistemdeki tek kutupluluk ve her iki devletin bundan duydukları rahatsızlıktır. İkincisi, bölgedeki Türk varlığıdır. Türk varlığının milliyetçi bir söylem çevresinde örgütlenmesi hem Rusyayı hem de İranı rahatsız etmektedir. Her iki ülkenin sınırları içinde bulunan yoğun Türk varlığı sebebiyle Rusya ve İran arasında bir fikir birliği olduğunu söylemek mümkündür. Rusya ve İran arasındaki diğer ortak gündem, her iki devletin de NATOnun bölgeye girme çabalarından duydukları kaygıdır. Rusya İrana göre ABD karşısında daha zayıf bir rakiptir. ABD ve AB ise, Rusyanın bölgedeki yerini doldurabilecek potansiyele sahiptir. Ayrıca 1991den sonra İsrailin yeni bir dış politika alanı olarak Orta Asya ve Kafkasyada nüfuz arayışına girmesi de İranı daima endişelendirmiştir
Tahranın bölgeye bakışında belirleyici olan bir diğer etken, İranın rejimi ve ona duyulan güvensizliktir. Özellikle devrim ihraç politikası nedeniyle duyulan kuşku Tahranın işini zorlaştırmaktadır. İran bu kuşkuyu tetikleyecek davranışlardan kaçınsa dahi mesele sorun olmaya devam etmektedir.
Tüm bu endişelerle İran, Ortadoğudan farklı olarak, Kafkasya ve Orta Asyada bir devrim ihracı arayışına girmemiştir. İranın Çeçenistan ve Azerbaycan-Ermenistan çatışmasındaki tutumu bu olguyu net olarak göstermektedir. İran, Çeçenistan konusunda açık bir tavır almamış ve bütün açıklamalarını İslam Konferansı çatısı altında ve insani-sivil yardım çerçevesinde yapmıştır. Çeçenistan davasıyla ilgilenmemek, İranın dini kimliği ile çelişen bir tutumdur. Çeçenistan olayı Ortadoğuda yaşansaydı İranın çok daha farklı bir tavır takınabileceği açıktır. Keza Azerbaycan-Ermenistan meselesinde İranın tarafsızlığını açıklaması kimilerine göre Şii devlet kimliğiyle çelişmektedir. Biri Hıristiyan diğeri Şii olan bir çatışmada tarafsız kalınması ve hatta pek çoklarına göre pratikte Ermenistanın desteklemesi, İranın Kafkasyadaki jeopolitik kaygılarını ideolojik emellerinin önünde tuttuğuna güzel bir örnektir
Ancak İranın ideolojik kaygılarını ikinci plana itmesi, emellerinden tümüyle vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. İran, daha ziyade toplumsal zemini değerlendirerek Güney Kafkasya ülkeleriyle kültürel bağlar kurmayı tercih etmiştir. Bu amaçla vakıflar ve dernekler vasıtasıyla yoksullara ulaşmak, ortak mezhepsel ritüelleri değerlendirmek ve öğrencilere İranda burslu eğitim imkânı sunmak gibi yollara başvurmuştur
İran “bölge dışı” aktörler olarak tanımladığı Avrupa Birliği, Amerika ve NATOnun bölgedeki yayılmasından kuşkulanmaktadır ve bu güçlerin Kafkasyadaki etkinliklerinin sınırlandırılmasından yanadır.[5] Özellikle de ABDnin Gürcistan ve Azerbaycanla olan ilişkilerinden rahatsızdır ve Washington ile yaşadığı gerginlik Kafkasyanın önemini artırmaktadır
İranın Kafkasya politikası açısından dikkat çekici olan bir diğer nokta ise İranın tüm bölgesel işbirliği örgütlerinde rol alma isteğidir. Tahranın, onaylamadığı örgütlerde dahi boy göstermeye çalışması, kendisine “sorumlu ülke” imajı vermeye çalışmasıyla açıklanabilir. Bölgede marjinalleşmekten korkan İranın bu konuda gösterdiği özenin temelinde bilhassa, Batıyla yaşadığı gerginlik nedeniyle bölge devletlerini kaybetme korkusunun yattığı söylenebilir
İranlı analistlerin bir kısmı da Tahranın Kafkasya ve hatta Orta Asya politikasını Rusya merkezli bir dış politika olarak tanımlamaktadır. Zira İran, Kafkasyada Rusyanın bakışını ve çıkarlarını dikkate alarak politika üretmeye çalışmaktadır. Ne var ki bu durum İran içinde de yüksek sesle eleştirilmektedir. Zira son dönemde nükleer gerginlik nedeniyle Rusyanın İranı yeterince desteklememesi İranda ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Şu sıralarda Kafkasya konusunda İranda yapılan tartışmalar bu eksende sürmektedir
İranın jeopolitik kaygıları konusunda değinilmesi gereken bir diğer nokta Türkiyenin bölgedeki etkinliğidir. İran, Türkiyenin Kafkasyada çok etkin olmasını istememektedir. Zira Türkiyeyi “bölgede NATO ve Amerikanın Truva atı” olarak algılamaktadır. Türkiyenin etkinliğinin bölgede Türk milliyetçiliğini körükleyebileceğini ve bunun İran içindeki Azerbaycan Türkleri arasında yankı bulabileceğinden korkmaktadır. İran ve Ermenistan arasındaki özel ilişkinin ise, Türkiyenin etkinliğini sınırlandırma çerçevesinde şekillendiğini söylemek mümkündür
Azerbaycan, İranın Kafkasya politikasında merkezi ve belirleyici bir role sahiptir. İran, Azerbaycanı kendi tarihi toprağının ve kültürel havzasının parçası olarak algılamaktadır. Mezhepsel anlamda örtüştükleri gibi etnik anlamda da ortak bir unsuru barındıran Azerbaycanla İran, aslında bu iki nedenden dolayı sorun yaşamaktadır. Azerbaycan rejiminin laik kimliği ile yukarıda bahsedilen milliyetçilik eğiliminin yanı sıra, dış politikası da İranı rahatsız etmektedir. Azerbaycanın dış politikasında Batının önemli yer tutması ve özel olarak da ABD ve İsraille olan ilişkileri İran açısından kaygı vericidir. İranın Hazar havzası ve enerji hatları konusundaki bakış açısı da Azerbaycandan farklıdır. Karabağ sorununa gelince; İran bütün resmi söyleminde Karabağın Azerbaycanın tarihi bir toprağı, parçası olduğunu söylemesine karşın, pratikte bu sorunun çatışmaya dönüşmeden mevcut haliyle sürmesinden yana görünmektedir. Zira bu sorunun çözümsüz kalması, İran için bir taraftan Azerbaycanı zayıflatmaya yarayan diğer taraftan da İrana yakınlaşmasını sağlayan bir fırsat alanı sunmaktadır. Kısacası İranın Azerbaycan politikası tehdit merkezli bir dış politika ekseninde şekillenmektedir. Bu politikayı “ne öldür ne de oldur” şeklinde tanımlamak da mümkündür
Ermenistan ise, İranın Kafkasya politikasında bir kaldıraç işlevi görmektedir. Ermenistanın Azerbaycanla gergin ilişkisi, Azerbaycanın büyümesini ve İrandaki Türkler için bir çekim merkezi olmasını engellemektedir. Ayrıca Azerbaycan-Ermenistan çatışması, her iki devleti İrana doğru itmektedir. İkinci boyut, Ermenistanın İran açısından Batıya karşı Rusya safında tutulması gereken bir ülke olması konusudur. İran, Rusyaya bağımlı bir dış politika ürettiği bilinen Ermenistanın Rusyadan kopup Batıya yaklaşmasından endişe duymakta ve bunu engellemek için kendisi de Ermenistanı destekleyerek onu rahatlatmak istemektedir. İran, Ermenistanı Türkiyenin Kafkasyadaki etkinliğini sınırlandırmanın araçlarından biri olarak görürken, bir taraftan da Avrupa ve ABDdeki Ermeni diyasporasının kendisine küresel politikalara müdahil olacak bazı kapılar açabileceğini düşünmektedir
Gürcistanın İrana sınırı olmamasına karşın, Karadeniz yeni jeopolitiği ve Rusya-Ukrayna ile olan ilişkileri, Tiflisin durumunu önemli kılmaktadır. Ayrıca Gürcistanın patlamaya elverişli bir etnik ve mezhepsel yapısının olması, istikrarsızlığın bölgeye yayılma tehlikesi, İranı dikkatli olmaya mecbur bırakmaktadır. Gürcistanın Batıyla çok daha yakın olma isteği ve NATOya girme arzusu şüphesiz İran için bir başka endişe kaynağıdır. Ayrıca Gürcistandaki “Gül Devrimi” devrimiyle ilgili olarak, “İran için de emsal teşkil edebilir mi?” sorusu uzun süre tartışılmıştır
İran, Dağlık Karabağ sorununu milli güvenliğini tehdit eden unsurlar arasında değerlendirmektedir. Bunun birinci nedeni doğal olarak, sorunun İrana komşu iki ülke arasında cereyan etmesidir. Nitekim 1993te İran sınırı yakınlarında gerçekleşen çatışma, sığınmacı akınıyla karşılaşma korkusu veya yabancı güçlerin muhtemel askeri müdahalesi gibi nedenlerle İranı kaygılandırmıştır.[6] İkincisi, çatışmalar sırasında İranın Azerbaycanı desteklememesi, İran toplumunda özellikle Azerbaycan Türklerini rahatsız etmiş, Dağlık Karabağ sorunu milliyetçi duygusal bir zemin oluşturmuş, Güney Azerbaycanlı[7] öğrencilerin, şairlerin ve aydınların birinci söylemi haline gelmiş ve bu doğrultuda Tebriz ve Tahranda “İranın Ermeni yanlısı” politikalarını protesto eden gösteriler düzenlenmiştir[8]
İran, Karabağ sorunu karşısında çelişkili söylemler ortaya atmıştır. Bir yandan Karabağ bölgesinin Azerbaycan toprak bütünlüğü içinde olduğunu açıklarken,[9] diğer yandan da buradaki çatışmaya Dağlık Karabağda yaşayan Ermeniler ile Azerbaycan devletinin savaşı görünümü verme eğilimi içinde olmuştur. Bu açıdan bakıldığında Ermenistan, sadece Dağlık Karabağda yaşayan Ermenileri desteklemiştir. Diğer taraftan, genelde Ermenistan-Azerbaycan savaşını Ermeni-Müslüman savaşı olarak tanımlamaktan mümkün olduğunca kaçınmış ve bu çatışmayı etnik bir çatışma olarak nitelendirmeye çalışmıştır.[10] Ancak, zaman zaman İranlı yetkililerinin bölgedeki “Müslüman halk”tan söz ettikleri de görülmüştür. Örneğin, Haziran 1993te Tebrizdeki bir gösteride halka seslenen İran dini lideri Hamaney, “Ermenistan Devleti ve Karabağ Ermenileri bölgedeki Müslümanlara zulüm uygulamaktadır” demiştir.[11] İran liderinin Karabağ Ermenilerini Ermenistandan ayrı biçimde nitelemesi ise dikkat çekicidir
İran milli güvenliğini ilgilendiren diğer bir konu Hazar Denizinin statüsüdür. İran, Hazarın hukuksal statüsü belirlenmeden önce 1921 ve 1940taki Rusya-İran anlaşmalarının temel alınmasını istemektedir. İrana göre Hazar Denizi göl olduğu için serbest deniz kuralları burada uygulanamaz; başka bir deyişle kapalı denizin hukuksal statüsü belirlenmeden onun zenginliklerinden istifade edilemez. İran Hazarın ya ortak kullanılmasını ya da 5 ülke arasında yüzde 20 esasına göre paylaşılmasını istemektedir. Ama aslında, 1921 ve 1940 Anlaşmaları Hazar Denizindeki petrol kaynaklarının paylaşılmasına ilişkin hiçbir husus içermemektedir. Pratikte SSCBli petrol araştırmacıları Astara-Hasankulu hattının kuzeyinde istedikleri şekilde araştırma yapmışlardır. Ayrıca, bahsedilen anlaşmalar İranın Hazarda askeri güç bulundurmasını da yasaklayan hususlar içermektedir. Diğer taraftan İran Hazar Denizine herhangi bir yabancı ülkenin girişine de karşıdır. Bakü ise, 1970 yılında yine Moskovayla Tahran arasında yapılan anlaşmayı tanımaktadır. Buna göre Sovyetler Birliği ile İran arasındaki sınır, Türkmenistanın Hasankulu şehri ve Azerbaycanın Astara şehri arasında çizilmiştir. Bu anlaşma bir anlamda da 1935 yılında alınmış gizli karara dayanmaktadır. 1970 Anlaşmasına göre İran Hazar Denizinde en fazla yüzde 12lik bir hisseye sahiptir. 1970 Anlaşması üzerinde çıkan anlaşmazlık nedeniyle Azerbaycan, İrana Hazarın ulusal sektörlere bölünmesini önermektedir. Bu durumda İranın payı yüzde 13e ulaşacaktır. Bazılarına göre İranın payı yüzde 10dan fazla değildir. Yani 6500 kmlik kıyı şeridinin 650 kmsi İrana aittir. Azerbaycan, Elçibey döneminden itibaren sektörel bölünme temelinde Hazarın zenginliklerinden faydalanmaya başlamıştır. Ancak Azerbaycanın bu girişimi Rusya ve İranın tepkisini çekmiştir. Zaman içinde Kazakistan ve Rusyanın da Azerbaycanın Hazar konusundaki yaklaşımını kabul etmeleri İranı zor durumda bırakmıştır. Ancak neticede İranın muhalefeti nedeniyle Hazarın hukuki statüsü üzerinde bir anlaşmaya da varılamamıştır
Sonuç ve Genel Değerlendirme
İranın yakın tarihindeki en büyük tehdit algılamalarından biri olan SSCBnin ortadan kalkmasıyla birlikte, Ruslar ile karasal temas kalmamıştır. SSCBnin çöküşü aynı zamanda komünizmi ideolojik tehdit olmaktan da çıkarmıştır. Kafkasya ve Orta Asyada ortaya çıkan yeni devletler, İranın önündeki potansiyel nüfuz alanı olarak belirmiştir. Halihazırda İran bu bölgenin büyük kısmını kendi tarihinin ve “kültür havzasının” içinde görmekteydi. Ayrıca bazı İranlı yetkililer Orta Asya ve Kafkasya cumhuriyetlerindeki gelişmeleri dinsel bir perspektiften ele almayı tercih etmişti. Ancak şurası kesindir ki, bu ülkelerle sağlanacak ekonomik ilişkiler İran için büyük bir fırsat alanı olabilirdi. İran bu ülkelerin enerji ve diğer zenginliklerini dünya piyasasına sunmak suretiyle[12] kendisini yeniden uluslararası sisteme entegre edebilirdi
SSCBnin dağılması Tahran için bir dizi de tehdit doğurmuştur. Soğuk Savaşın bitmesi uluslararası sistemde İranın Batı nezdindeki stratejik önemini azaltmıştır. Aynı dönemde Rusların dengeleyici rolünün büyük ölçüde sona ermesi, ABDnin Basra Körfezinde güçlenmesine neden olmuştur. Bölgede Türk cumhuriyetlerinin ortaya çıkması ise, İranın güvenlik dengelerini bozmuştur. Orta Asya ve Kafkasya cumhuriyetlerinde çoğunlukla Türklerin yaşaması, İran siyasal literatüründe “Türk Cephesi” kavramını ortaya çıkarmıştır. Kendi sınırları içinde önemli oranda Türkü barındıran İran, söz konusu durumu potansiyel bir tehdit olarak algılamaya başlamıştır. Bu doğrultuda özellikle Azerbaycan, İranın tehdit algılamasının merkezine oturmuştur
İran, Dağlık Karabağ sorununu temel alarak bölgedeki dinsel ve etnik farklıkları potansiyel bir istikrarsızlık alanı olarak görmektedir. Kafkasyadaki her türlü sıcak çatışma ve kontrolsüz istikrarsızlığın kendi milli güvenliğini tehdit ettiğini düşünmekte, bu çerçevede her türlü çatışmaya karşı çıkmaktadır
İranın Kafkasya ile ilgili diğer önemli problemi, ABD ile ilişkilerindeki sorun nedeniyle bölgedeki nüfuzunun sınırlanmasıdır. Diğer taraftan Tahran yönetimi ABDnin Kafkasya ve Orta Asyaya nüfuzundan tedirginlik duymaktadır. İran, Türkiyenin bölgedeki nüfuzunu da ABD politikaları çerçevesinde değerlendirmektedir
İranın bölgedeki tehdit algılaması ve uluslararası sistemdeki yeri, Rusya merkezli bir dış politika geliştirmesini zorunlu kılmıştır. Bu doğrultuda, Rusyanın sınırlarını korumak ve onu Bağımsız Devletler Topluluğu içinde güçlü kılma çabasına girmiştir. “Türk Cephesi”ni potansiyel tehdit olarak gören İran, her tür Türkçü harekete karşı çıkmakta ve bu bağlamda Türkiyenin etkinliğini azaltmaya çalışmaktadır. Ayrıca, bölgedeki istikrarsızlık nedeni olan aşırı milliyetçi ve dinsel hareketlere de karşı çıkan İran, Kafkasya üzerinden uluslararası sisteme entegre olma ve Hazar havzasında daha fazla etkili olma çabasındadır


________________________________________
[1] Çingiz Pehlivan, “Milliyet, Mezheb ve Ayendeye Temeddon-e İrani”, İran –e Ferda, No.3, 1371, Tahran, s.16
[2] Cehangir Keremi, “Bazi Bozorg-e Cedid Der Gefgaz ve Peyamedhay-e Emniyeti An Beray-e Ayende-ye İran”, Meceleye-e Siyaset-e Defayi, Cilt 8, No.1-2, 1378, Tahran, s.12
[3] Cehangir Keremi, “Bazi Bozorg-e..., s.13
[4] Meksud Rencber, Molahezat Emniyeti Der Siyaset-e Hareci Cumhuri-e İslami, Tahran, Mutaleat-e Rahbordi, 1378, s.212
[5] Cehangir Keremi, “Bazi Bozorg-e..., s.13
[6] Edmond Herzik, İran ve Hoze Cenubi-e Şorevi-e Sabeg,Tahran, Merkez, 1375, s.46
[7] Güney Azerbaycan kavramı siyasi bir anlam çağrıştırsa da, bu yazıda İranda yaşayan Azerbaycanlıların durumunu en iyi şekilde ifade ettiği için kullanılması uygun görülmüştür. İranın kuzey ve kuzey batısında yerleşen Azerbaycan Türkleri için sadece "Azerbaycan" kavramı kullanıldığında Azerbaycan Cumhuriyeti anlaşılmaktadır. Bu olguyu ifade etmek için İran Azerbaycanı sözü ise yeterli değildir. Çünkü bugün İranda Azerbaycan ismi ile iki il vardır ve İran Azerbaycanı sözcüğü bu iki ile işaret etmektedir. Oysa Azerbaycanlılar sekiz ile dağılmışlardır. Güney Azerbaycan kavramı işte bu kapsama-dışlama sorununu aşmak için kullanılmıştır. Bu kavram Azerbaycan Cumhuriyetini dışarıda tutmakla birlikte İranda yaşayan bütün Azerbaycan Türklerini kapsamaktadır
[8] Ermenistan-Azerbaycan çatışması sürdüğü dönemde Güney Azerbaycanlılar İranın genelinde gösteriler, mitingler ve oturumlar düzenleyerek; bildiriler yayımlayarak ve duvarlara sloganlar yazarak protestolarını gerçekleştirmişlerdi. 1992 ilkbaharında Tebriz kentinde öğrenciler Ermenistana karşı bir gösteri düzenlediler. Bu gösteride “Ermenistana ölüm” ve Ermenistanın en yakın destekçisi olarak değerlendirdikleri Fransaya ilişkin olarak “Fransaya ölüm” sloganları atıldı. Bu gösterinin ardından Tahranda iki protesto daha gerçekleşti. Bu konu ile ilgili bilgi İran Dışişleri Bakanlığının yayımlarında da mevcuttur. Daha fazla bilgi için bakınız, Seyid Ata Tegevi Esl, Jeopolitik Cedide İran, Yayınevi bilinmiyor, Tahran, 1379, ss.159-160-161
[9] İranda yayımlanan kitap ve bildirilerde Karabağ Azerbaycan toprağı içinde yer almaktadır. Bkz. Behnaz Esedi Kiya, Azerbaycan, Tahran, İran Dış İşleri Bakanlığı,1374 , s.128
[10] Esedi Kiya, Azerbaycan, s.128
[11] Cumhuriye-İslami, 28 Haziran 1993
[12] Meksud Rencber, Molahezat Emniyeti... , s.212

Hiç yorum yok: