azadlig radiosu




GunAzTv nin haberlerin burdan elde edinin.

Tel:0017732447102,0017733880100,0017735090820,0017735090870,0017735090840,0017734784133

10 Mart 2009 Salı

İran-Rusya İlişkileri Nereye? . Arif Keskin

İran-Rusya İlişkileri Nereye?

Arif Keskin Avrasiya Strateji Arajdirmar Merkezinin eskperti

Batı - Rusya gerginliğini çok kutuplu dünyaya geçiş olarak yorumlamak için erken olsa da bölgemizdeki siyasal sürecin eskisi gibi yürümeyeceği belli olmuştur. SSCB’nin dağılmasının ardından Rusya ve Batı arasında oluşan göreli uyumun zayıfladığı görülmekle birlikte gerginliğin nereye kadar tırmanacağı tartışma konusudur. Rusya, son dönem politikaları ile Batıyı topyekûn karşısına alma pahasına bölgesinde belirleyici rol oynama isteğini ortaya koymaktadır. Bu da bölgedeki güç dengelerinin değiştiği anlamına gelmektedir. Dahası, Batı ile Rusya arasındaki uyumsuzluğun sadece Rusya’nın yakın çevresini değil İran ve Suriye gibi yakın çevre sayılamayacak ancak ABD ile sorun yaşayan ülkeleri de ilgilendireceği söylenebilir. Yazımızın amacı İran-Rusya ilişkilerini bu çerçevede irdelemeye çalışmaktır. Çalışma üç kısa bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Rusya-İran ilişkilerinin tarihi ve jeopolitik temelleri, ikinci bölümde Rusya’nın İran nükleer çalışmalarına dönük politikaları ve üçüncü bölümde Rusya ile ABD arasındaki gerginlik ve İran’ın bakışı analiz edilmiştir. Yazı kısa bir değerlendirme ile sonuçlandırılmıştır.


İran-Rusya İlişkilerinin Doğru Tanımlanması

İran, “kuzey komşusu Rusya’dan” tarihi boyunca korkmuştur. Bunun temelinde Rusya’nın “sıcak denizlere inme” arzusuyla İran topraklarını işgal edeceği endişesi yatmıştır. Bu korku ve komünizm tehlikesi İran’ı 20. yüzyıl boyunca Rusya ile mesafeli bir ilişki kurmaya itmiştir. Ancak SSCB’nin dağılmasıyla Rusya küçülmüş, İran ile kara sınırı kalkmıştır. Üstelik SSCB’nin çöküşü ile komünizm de ideolojik bir tehdit olmaktan çıkmıştır. Söz konusu gelişmeler, İran-Rusya ilişkilerinin karşılıklı çıkar ilişkisi temelinde ilerlemesini sağlamıştır.[1]



İran-Rusya ilişkisi SSCBnin dağılmasının ardından iyileşip, derinleşerek çok boyutlu hale gelmiştir. Zira İran ve Rusya hem bölgesel hem de küresel açıdan ortak çıkar alanlarına sahiptir. Her iki ülkenin bölgedeki çıkar tanımlamaları birbirine yakındır. Bunun altında yatan nedenlerden biri bölgede Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanarak Rusya ve İran’ın güvenlik dengesini değişime zorlamasıdır. Orta Asya’da çoğunlukla Türklerin yaşaması İran siyasal literatüründe “Türk Cephesi” kavramını ortaya çıkarmıştır. Kendi sınırları içinde önemli oranda Türk barındıran Rusya ve İran, söz konusu durumu potansiyel bir tehdit olarak algılamaya başlamıştır. Bu çerçevede her iki ülke bölgede ABD ve Türkiye’nin etkinliğini kırmak istemiş ve Ermenistan ile iyi ilişki geliştirmişlerdir. Küresel düzlemde bakıldığında da İran ve Rusya ortak bakış açısına sahiptirler. Her iki ülke de tek kutuplu dünya düzeninden hoşnut değildir. Daha açıkça, ABD hegemonyasına karşı çıkmaktadırlar. Özellikle İran’ın ABD ile yaşadığı sorunlar nedeniyle Rusya’ya ihtiyacı vardır. Rusya açısından bakıldığında İranın gösterdiği direnç, ABDnin işini Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asyada zorlaştırmakta ve bu durum Rusyanın işine yaramaktadır. Buna karşılık ABDnin etkisi altında bir İran, Rusya’nın Orta Asya ve Kafkasya’daki konumunu tehdit eder.



Kısacası, İran ile Rusya arasında Orta Asya ve Kafkasya’da gözle görülür bir işbirliğinden bahsedilebilir.[2]Rusya ile İran’ı özellikle Kafkasya ve Orta Asya bağlamında birleştiren üç temel unsur göze çarpmaktadır. Birincisi, küresel sistemdeki tek kutupluluk ve her iki devletin bundan duydukları rahatsızlıktır. İkincisi, bölgedeki Türk varlığıdır. Türk varlığının milliyetçi bir söylem çevresinde örgütlenmesi Rusya’yı olduğu kadar İran’ı da rahatsız etmektedir. Her iki ülkenin sınırları içindeki yoğun Türk nüfusu sebebiyle Rusya ile İran arasında bir fikir birliği olduğunu söylemek mümkündür. Rusya ve İran arasındaki diğer ortak gündem ise, her iki devletin de NATO’nun bölgeye girme çabalarından duydukları kaygıdır.[3]



İki ülkenin bahse konu ortak bakış açılarından hareketle, SSCB’nin dağılmasının ardından İran-Rusya ilişkileri birçok gözlemci tarafından “stratejik ortaklık” veya “stratejik müttefiklik” olarak değerlendirilmiştir. Ancak Tahran ve Moskova bu tanıma ihtiyatlı yaklaşmışlardır. Nitekim İran’da Rusya konusunda çok farklı görüşler bulunmaktadır. Kimileri tarihi olaylara işaret ederek Rusya’yı “düşman” olarak göstermekte, kimileri ise Rusya-Batı arasındaki gerginliği temel alarak “stratejik ortaklık” tanımlaması yapmaktadır. Bazıları ise ortak ve ayrışan çıkarları beraber düşünerek ilişkilerin “iyi” olarak adlandırılmasını doğru bulmaktadır.



İran-Rusya ilişkilerinin yorumlanmasında genellikle iki ülke arasındaki çıkar farklılıkları göz ardı edilmektedir. Aslında İran ve Rusya arasında ciddi çıkar farklılıkları mevcuttur. Rusya İran’ın dini kimliğinden ve yayılma ihtimalinden kuşkulanmaktadır. İran fiili olarak Rusya’nın yakın çevresinde devrim ihraç politikasından kaçınsa da bu potansiyeli konusundaki kuşkuyu ortadan kaldıramamıştır. İki ülke ayrıca Hazar Denizi’nin statüsü konusunda birbirine zıt noktalarda durmaktadır. Rusya, İran’ın nükleer çalışmaları bağlamında bir taraftan ABD’nin İran’a saldırmasından korkmakta diğer taraftan nükleer bir İran’ı tehdit olarak algılamaktadır. Çünkü nükleer bir İran, Rusya’nın Orta Asya, Kafkasya ve Hazar Havzasındaki çıkarlarını etkileyebilir. Ayrıca İran-ABD ilişkilerinin geleceğinin belirsizliği de bu tehdit algılamalarını daha karmaşık hale getirebilir. Diğer bir deyişle hem nükleer güce sahip hem de ABD ile iyi ilişkisi olan bir İran, Rusya için belki de en kötü seçenektir. Bu açıdan bakıldığında Rusya, İranın elinde nükleer silah olmasını istememektedir. Nitekim Putin’in “İran nükleer sorunu konusunda Batı’ya uyumu değil kendi milli çıkarlarımızı esas aldık” sözü, nükleer İran’ı milli çıkarları doğrultusunda görmediklerinin göstergesidir.



İranlılar, Rusya’ya stratejik müttefik gözüyle bakmaya ihtiyatlı yaklaşsalar da aslında beklentileri bunun üzerindedir. Bu beklenti özellikle Ahmedinejad’ın da aralarında bulunduğu Amerikan karşıtı genç muhafazakâr kuşakta çok güçlü idi. Nitekim Ahmedinejad sonrası İran dış politikasında Rusya’nın önemi daha da artmıştır. “Doğuya dönük politika” olarak adlandırılan bu olgu ABD ve AB karşısında direnebilmek için Rusya, Çin ve Hindistan’ı kapsayacak bir stratejik tutum geliştirilmesi anlamına gelir. İran “bu ülkelere yaslanarak Batı’ya direnebilir ve nükleer diplomaside Batılıların iradesi kırılabilir” düşüncesi ortaya çıkmıştır. Ancak bu süreçte İran’ın dosyasının UAEK’den BM Güvenlik Konseyi’ne gitmesi ve yaptırım kararlarının çıkması, İran’ın bu hayalini suya düşürmüştür. Rusya’nın füze kalkanı çerçevesinde Gebele Radar İstasyonu’nu ABD ile ortak kullanma önerisi ise hayal kırıklığının son perdesiydi. İran böylece, Rusya’ya ne kadar güvenebileceğini ve Rusya’nın kendisini ne kadar koruyabileceğini daha iyi anlamıştır.[4]Bazı İran yetkilileri birçok defa “biz zaten Rusya’ya güvenmiyorduk” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Bununla da yetinmeyerek uzun süre mesafeli oldukları, Rusya’yı bypass eden Nabucco projesine sıcak bakmaya ve Türkiye’ye ile olan enerji işbirliğine önem vermeye başlamışlardır.

Rusya ve İran’ın Nükleer Çalışmaları : “Tavşana Kaç Tazıya Tut” Politikası

Rusya’nın İran nükleer çalışmalarına dönük politikası çelişkili bir görünüm sergilemektedir. Rusya’nın bu çelişkili görünen eğilimleri durduğu noktadan kaynaklanmaktadır. Rusya dış politikasında bir taraftan küresel sistemde yerini bulma arayışında, diğer taraftan yakın çevresinde etkinliğini arttırma peşinde olmuştur. Bu çerçevede Rusya, Batı ile ilişkisini bozmak istemezken Batı’nın onun yakın çevresinde etkin olmasını da engellemek istemiştir. Bu bağlamda İran ile kurduğu ekonomik, askeri ve siyasal işbirliği önem arz etmektedir.[5]



Rusya’nın, İran’ın nükleer silaha sahip olmasını istemediğini ve bunu tehdit olarak algıladığını belirtmiştik. Zira nükleer bir İran, Rusya’nın Orta Asya, Kafkasya ve Hazar havzasındaki çıkarlarını etkileyebilir. Ayrıca İran-ABD ilişkilerinin geleceğinin belirsizliği de bu tehdit algılamalarını daha karmaşık hale getirebilir. Nükleer güce sahip ve ABD ile iyi ilişkisi olan bir İran, Rusya’nın hiç de arzu etmediği bir seçenektir.



Ancak nükleer İran’ı istemeyen Rusya’nın, İran nükleer çalışmalarında “aslan payına” sahip olduğu da inkâr edilemez. Rusya, İran’ın nükleer çalışmalarından önemli bir ekonomik fayda sağlamaktadır. Dolayısıyla İranın nükleer çalışmalarının durdurulması, Rusya için ekonomik zarar teşkil eder. Diğer taraftan petrol fiyatlarını tırmandıran bu krizden Rusya da faydalanmaktadır.



Rusya ayrıca, İran’ın nükleer meselesini ABD ile arasında bir “pazarlık” konusu yapma niyetinde olabilir. Batıyla ilişkisini düzenlemekte elindeki en önemli kozlardan birinin bu olduğunu söyleyebiliriz. Moskova, Batılıların İran’a yoğunlaşmasından ve bu konuda Rusya’nın desteğine duyduğu ihtiyaçtan faydalanmak istemektedir. Ancak bu süreçte ABD-İran gerginliğinin sıcak çatışmaya dönüşmesini de engellemek istemektedir.



Rusya ayrıca İran ile Batı arasında bir denge rolü oynamak istemektedir. Bu rol kimi zaman ikili oynama olarak yorumlanabilir. Nitekim bazı İranlı yorumcular “Rusya’nın özellikle Putin döneminde ikili oynadığını” düşünmektedir. Aslında Rusya, Batı ile İran arasındaki ilişkileri dengelemek istediyse de iki tarafa da yaranamamıştır. İran’a dönük bütün ambargolarda Rusya’nın da imzası vardı ancak İran’ın beklentisi Rusya’nın bu kararları veto etmesi idi. Veto etmediyse de sert kararlar peşinde olan yaptırımları “sulandırarak” ABD’nin istediğini yapmadı.



ABD-Rusya Gerginliği ve İran

Gürcistan krizi ile iyice aşikâr olan Batı ile Rusya arasındaki gerginlik şimdilik yatışmışsa da gelecekte ne olacağı meçhuldür. Bu sorun ile açığa çıkan Batı ve Rusya arasındaki gerginliği, hem ABD hem de Rusya’nın işini zorlaştırdığı taraflarca kabul edilmektedir. Nitekim tarafların uzlaşma yolunda işaretler verdiği görülmektedir.



Ancak taraflar arasındaki sorunların kolay çözülebilir olmadığı açıktır. Rusya ile ABD arasındaki sorunlar aslında Batı ile Rusya arasındaki tarihi hegemonya mücadelesinin bir ürünü olarak özellikle Rusya’nın yeniden güçlenmesi ile kendini dışa vurmuştur. Bu mücadelenin daha da keskinleşmesinin özellikle kalkınma sürecinde olan Rusya açısından yıkıcı sonuçları olabilir. Nitekim Rusya’dan gelen işaretler yeni bir Soğuk Savaş arzulamadıkları ve asıl isteklerinin çok taraflılık olduğu yönündedir. Bu da Batı ile uzlaşmaya açık kapı bırakmak anlamına gelmektedir.



ABD tarafından bakıldığında Washington’un bu tarihi hegemonya mücadelesinin tarafı olması doğal olmakla beraber onun küresel ve bölgesel hedeflerini zorlaştırmaktadır. ABD’nin çözülmesi gereken sorunlar listesine Rusya’nın eklenmesi işini zorlaştırmaktadır. Rusya ile gerginleşen Washington’un İran sorununu çözme ihtimali sınırlıdır.



Barack Obama’nın seçilmesi Rusya-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılmasını kolaylaştırabilir. Obama, Bush’un son yıllarında artan Batı ve Rusya gerginliğini devralmaktadır. Obama’nın Rusya’ya dönük nasıl bir politika izleyeceği merak konusudur. Karadeniz, NATO’nun genişlemesi ve Füze Savunma Sistemi gibi Rusya’yı rahatsız eden konularda nasıl politika izleyeceği Rusya-ABD ilişkilerinin seyrini belirleyecektir. Bu konularda hem Rusya’yı hem de ABD’yi tatmin edici bir formülün bulunması kolay değildir. Rusya–ABD ilişkilerinde kriz potansiyeline kesin gözüyle bakılırken, Obama’nın, Rusya ile “kavga etmek” istemediği bilinen bir gerçektedir. Ayrıca Obama’nın dış politikada izlemesi beklenen çok taraflılık ilkesi Rusya ile ABD arasında işbirliği ihtimalini artırmaktadır.



İran çok kutuplu bir dünya arzusunda olsa da son Batı-Rusya gerginliği ile ilgili yapılan “yeni çok kutuplu dünya düzeni” yorumlarına mesafeli yaklaşmaktadır. Ayrıca Rusya’nın bu gelişmelerdeki motivasyonunun ideolojik değil milli çıkarlar olduğu düşüncesi ağır basmaktadır. İranlıların Rusya’ya dönük tarihi algılamaları ve Putin dönemindeki hayal kırıklıkları onları daha ihtiyatlı bir tutum almaya zorlamaktadır. İranlıların tüm yumurtalarını Rusya’nın sepetine koymayacakları şimdiden bellidir. Nitekim Gürcistan-Rusya çatışmasında Ahmedinejad Rusya’yı savunduklarını söylese de dışişleri bakanlığı tutumlarını tarafsızlık olarak belirtmiştir.



Batı-Rusya gerginliği İran-ABD ilişkilerini, İran’ın nükleer çalışmalarını ve bu çalışma çerçevesinde oluşmuş olan sorunlar yumağını daha da karmaşıklaştırdı. Gürcistan krizi ve sonrasına baktığımızda ilk olarak İran açısından çok kazançlı bir olgu olduğunu söylemek mümkündür. Bu kriz, özellikle Rusya’nın güçlü gözükmesi ve Batılıların yeterli bir cevap verememesi nedeni ile başlı başına ABD hegemonyasını sorgulayan bir olgudur. Bu da ABD hegemonyasına meydan okuyan ve tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkan bir devlet olan İran için hayli sevindiricidir. Rusya’nın Gürcistan’a karşı orantısız güç kullanımının bölgede ABD yanlısı devletlere bir gözdağı niteliği taşıdığını da söylemek mümkündür. Bu da yine İran için sevindiricidir. Ayrıca Batılıların, Rusya karşısında Gürcistan’ı koruyamaması İran-ABD muhtemel çatışmasında bölge ülkelerinin ABD’nin yanında yer alma ihtimalini de azaltmıştır.



Sonuç ve Genel Değerlendirme

İran-Rusya arasındaki sürecin Batı ile Rusya arasındaki ilişkilerin seyrine bağlı olacağı söylenebilir. Son dönemde hem Rusya hem de Batıdan gelen işaretler uzlaşmaya açık oldukları yönündedir. Bu durumda, yani Batı ile Rusya uzlaşma yolunu seçerlerse İran bir pazarlık malzemesi olabilir.



Rusya ve ABD aralarındaki sorunları yönetemezlerse ve gerginlik yeniden tırmanırsa İran’ın hem Rusya hem ABD gözünde anlamı değişecektir. Bu durumda İran kilit ülke pozisyonuna gelebilir. Nitekim Rusya’da birtakım çevreler ABD ile sorunların kolay çözülemeyeceği ve dolayısıyla ABD karşıtı ülkelerle çok boyutlu ilişkilerin geliştirilmesini istemektedir. Bu çerçevede İran’da iki askeri üssün kurulmasını istemektedirler. Birinin Türkiye’yi gözetlemek için İran içindeki Azerbaycan’da (Güney Azerbaycan) diğerinin ise Körfez’i gözetlemek için Huzistan’da kurulmasını talep etmektedirler. Diğer taraftan ABD-Rusya gerginliği sürerse ABD “büyük düşman” ile “ küçük düşman” arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilir. Rusya’yı daha fazla kuşatmak için İran ile anlaşma yoluna seçer veya aksine “büyük düşmanı” daha iyi kuşatmak için İran’a askeri müdahale düzenleyebilir. Görünen o ki İran açısından bakıldığında, Rusya-ABD gerginliği kolay, öngörülebilir ve kesin sonuçlar doğurabilecek bir süreç değildir.



Rusya ve ABD arasındaki yüksek tansiyon önümüzdeki süreçte düşse de taraflar arasında güven bunalımı ve güç savaşı devam edecek gibi gözükmektedir. İran’ın, Rusya-Batı arasındaki çok büyümeyecek gerginlikten hoşnut olduğu açıktır. Bu krizden kazançlı çıkan İran, ciddi bir oyun alanına sahip olmuştur. Batılıların işi zorlaşırken, Moskova’nın İran’ı koruması için somut ve ciddi bir neden doğmuştur. İran açısından bakıldığında süreç önemli fırsatlar içerdiği gibi riskleri de beraberinde getirebilir. İran, Batı-Rusya gerginliğinin faturasını ödemekten kaçınmaya çalışarak bundan sonra ABD ile olan ilişkilerini daha dikkatli ele alabilir. İran, Suriye’nin Rus donanmasını Akdeniz’e davet etmesi gibi, Batılılara karşı açık bir meydan okumaya girmeyebilir. İran, Suriye’den farklı olarak Batı-Rusya gerginliğinin yükünü omzuna almak istememektedir. Rusya’daki bazı çevrelerin askeri üs beklentilerini İranlılar “Anayasada yabancı üslerin kurulmasının yasak olduğunu” öne sürerek geri çevirmektedirler. İran Batıya açık bir meydan okumaya girmese de Rusya ile askeri, siyasi ve güvenlik işbirliğini artırabilir. Bu çerçevede Hazar Havzası ve enerji koridoru olma yolunda Rusya’nın desteğini almaya çalışabilir. Ayrıca Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmak gibi adımlarla ABD’nin bölgesel etkinliğini kırmak için Rusya ile daha fazla işbirliğine girebilir. Rusya’yı özellikle İran nükleer çalışmalarına daha fazla katkı sağlamaya ikna etmeye çalışabilir. İran, Rusya’dan BM Güvenlik Konseyi’nde ve Tahran’ın nükleer sorununu çözmek için oluşturulmuş 5+1’deki üyeliğini, İran aleyhinde muhtemel ambargo çalışmalarının engellemesini isteyebilir.







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Meksud Rencber, Molahezat Emniyeti Der Siyaset-e Hareci Cumhuri-e İslami, Tahran,1378, s.212azi.

[2] Cehangir Keremi, Bazi Bozorg-e Cedid Der Gefgaz ve Peyamedhay-e Emniyeti An Beray-e Ayende-ye İran,Meceleye-e Siyaset-e Defayi,Tahran,1377-1378,s.12erem.

[3] Kerem, Bazi Bozorg-e Cedid Der Gefgaz ve Peyamedhay-e Emniyeti An Beray-e Ayende-ye İran,.s.13

Rusiye: Çehrey-e dogane Beray-e Celbe Rezayet-e İran ve Amrika”, Mehrnews, 11 Ocak 2005, http://www.mehrnews.com/fa/NewsDetail.aspx?NewsID=138710.

[4] Rusiye: Çehrey-e dogane Beray-e Celbe Rezayet-e İran ve Amrika”, Mehrnews, 11 Ocak 2005, http://www.mehrnews.com/fa/NewsDetail.aspx?NewsID=138710.

[5] İran ve Rusya nükleer işbirliği konusunda bkz.: Seide Letifiyan, “Siyasete Rusiye der Gebal-e Rejim-e Edem-e Gostereş-e Selahhay-e Koştar Cemi Ba tekid Ber Negş-e İran”, Mutaleat-e Asiıay-e Merkezi ve Gefgaz, No. 32, Kış 1379, ss.7-38.

Hiç yorum yok: